Okul müdürü, kendini şikayet eden bir öğretmenle ilgili ifade almak için gelen müfettişin karşısında kan-ter içinde kalmıştı. İfade tutanağını imzalayıp müfettişe uzattı. Kapısı vurulduğunda ikisi de başlarını kapıya doğru çevirdiler. Çünkü müdür nöbetçi öğrenciye müfettiş gitmeden kimseyi odasına almaması için sıkı sıkıya tembih etmişti. Demek ki çok acelesi olan birisiydi bu gelen.
Üzerinde eşofmanı ve elinde günlük planıyla Beden Eğitimi öğretmeni Cihan Bey, müdürün masasına yaklaşıp hiçbir şey söylemeden elindeki kağıdı bıraktı. Müfettiş, öğretmene dikkatlice baktığında ayaklarının da çıplak olduğunu yani ayakkabı giymediğini gördü. Dışarıdan birisi zannettiği için o çıkınca müdüre sordu :
-Müdür bey, o adam kimdi?
-Beden Eğitimi öğretmenimiz Cihan bey, efendim.
-Mesele anlaşılmıştır, gönlünüz rahat olsun, bu soruşturma burada kapatılmıştır. Gördüklerim bana yeter.
Bu konuşma kendisini şikayet eden hakkında da müdüre ipuçları vermişti. Müfettişi bahçe kapısına kadar uğurlayıp geri döndüğünde alt koridorda çığlıklar atarak koşan Müzik öğretmeni Esra hanımı gördü. Gözleri korkudan fal taşı gibi açılmıştı. Hemen koluna girip odasına götürdü, bir bardak su içirdikten sonra elini yüzünü kolonya ile yıkamasını sağladı. Kendine geldiğini anlayınca sordu:
-Hoca hanım, sakinleşti iseniz meseleyi bana anlatın.
-Müdür bey, matematikçi Kazım bey benim sınıfımda.
-Sizin sınıfınızda onun işi ne? Hem o uzun süredir raporlu. Heyet raporu almıştı üç ay. Rapor süresi doldu mu acaba?
Kazım bey öğretmenliğinin ilk yıllarında geleceği çok parlak görünen bir kişiydi. Öğrencileri için olağanüstü bir çaba harcıyordu. Oldukça da zekiydi. Daha sonra hareketlerinde anormallikler görülmeye başlandı. Nöbeti sırasında hiç suçu olmayan bir öğrencinin ensesine tokat atıp da çocuğun metrelerce ileriye düşmesi üzerine görev yapamayacağı anlaşıldı.
İncelemeler sırasında babasının evlenmeden önce beyninden yaralandığı, evlendikten ve üç tane erkek çocuğu olduktan on iki sene sonraki tüm yaşamını akıl hastanesinde geçirdiği görüldü. Kalıtsal olarak bu hastalığın Kazım beye de geçtiğini doktorlar düşünüyorlardı. Önceki okulu bu nedenle bir yolunu bulup buraya gönderilmesini sağlamıştı.
Öğretmen, bir yudum su içerek devam etti :
-Dersin ortasında kapıyı bile vurmadan sınıfa girdi. Buyurun, dedim. Öğretmenliği özlediğini oracıkta ve ayakta dersi dinlemek istediğini söyledi. Kabul ettim, ama biraz sonra öğrencilerle konuşmaya, şakalaşmaya başladı. Hatta bazılarına vuruyordu da. Bir ara herkesi istiklal marşını söyletmek için ayağa kaldırdı. En az beş kere bunu tekrarlattı. Hareketleri öğrencileri korkutmaya başlayınca koşarak sınıftan kaçtım. Müdür bey ne olur onu oradan alın, çocuklara zarar vermesinden korkuyorum.
-Siz endişelenmeyin, ben şimdi hizmetliyi gönderip buraya çağırırım onu. Siz de çocukların başına gidin.
Kazım bey müdürün karşısında ayakta bekliyordu. Oturması için ısrar etmesine rağmen oturmuyordu:
-Aylardır zaten oturuyorum müdür bey, biraz ayakta dursam ne çıkar?
-Rapor süreniz doldu mu?
-Evet doldu ve ben göreve başlamak için geldim. Çünkü doktorlar da artık bana rapor vermiyorlar.
Kapı vuruldu ve nöbetçi öğrenci :
-Müdürbey, bir beyefendi sizinle görüşmek istiyor. Çok önemliymiş, dedi.
-Al içeri kızım.
Gelen Kazım beyin ağabeyi idi. Adam hemen söze başladı:
-Müdür bey çok özürdilerim. Sizi rahatsız etti mi?
-Şimdilik sorun yok. Doktorlar niye Kazım beye rapor vermiyorlar. Tedavisi varsa bu hastalığın uygulasınlar. Yoksa rapor versinler. Ben Kazım beyi asla çalıştıramam. İsterse yıllarca raporsuz göreve gelmesin. Ben bu sorumluluğu üstlenirim. Çünkü burada binlerce çocuk var, onları düşünmek zorundayım.
-Bu hastalığın çaresiyok. Babam bundan ölmüş, geçen sene aynı hastalıktan Kazım’ın büyüğü olan kardeşimi de kaybettik. Nasılsa bu dert bir tek bende çıkmadı.
-Bakın şimdi size birhasta sevk kağıdı hazırlatayım. Onunla ilaçlarını yazdırırsınız bir doktora. Bu arada ben de Kazım beyi malûlen emekli etmenin yollarını araştırayım, bulunca sizi haberdar ederim.
-Ama raporsuz nasıl çalışıyor göstereceksiniz…
-Dedim ya raporu maporu boş verin! Bu çözüm değil. Meseleyi kökünden halledelim.
Müdür telefonu çevirip memur Ayla hanıma bir hasta sevk kağıdı hazırlamasını söyledi. Beş dakika sonra sevk kağıdı Kazım beyin elindeydi.
Abisi gitmek için ayağa kalktığı sırada Kazım bey :
-Müdür bey, gitmeden önce size bir yanlışın doğrusunu anlatmak istiyorum.
-Bir an önce gidelim Kazım, müdür beyi yeterince rahatsız ettik zaten.
-Ellemeyin anlatsın, yoksa aklına takılı kalır o şey ve daha sonra da anlatmak için gene okula gelir.
-Bakın bir noktadan sonsuz doğru geçermiş deniliyor. Bunun yanlışlığını size kanıtlayacağım, dedi ve cebinden çıkardığı kalemle sevk kağıdının arkasına bir şeyler çizmeye başladı.
-Kazım bey, sevk kağıdının arkasına yazmayın, o haliyle görünce doktor kızabilir. Size başka bir kağıt vereyim, isterseniz oraya yazın.
-Müdür bey, burada boş yer varken başka kağıt ziyan edilir mi?dedi ve dakikalarca anlattı. Konuşması bitince uysal bir çocuk gibi abisinin elinden tutarak oradan ayrıldı.
Müdür bu iş için hemen kolları sıvadı, Kazım beyin dosyasını inceledi, ama yıllar geçmesine rağmen önceki okulundaki dosyasının gelmediğini gördü. Memura bunun nedenini sordu. O da defalarca istediği halde önceki okulun dosyayı göndermediğini söyledi. Önceki çalıştığı okulu aradı, telefondaki okul müdürü:
-Müdür bey, sizin de bildiğiniz gibi o arkadaş biraz dengesiz. Buradaki arşive girip kendi dosyasını alıp yırtmış olabilir. Çünkü bütün aramalarımıza rağmen maalesef bu güne kadar bulamadık, dedi.
Eski okuluyla, milli eğitimle ve hastanelerle olan yazışma tam altı ay sürecek ve çalışıyor görünen ama çalışmayan Kazım bey, en sonunda malûlen emekli edilebilecekti.
● ● ●
Devam edecek....
Ömer Faruk Hüsmüllü
Comments
0 comment